Öğretmen olarak atandığınızda bu ders kapsamında ele aldığımız eğitim felsefelerinden hangisi veya hangilerine göre derslerinizi yürütürsünüz? Nedenleriyle ve örneklendirerek açıklayınız.
Hayatımız boyunca okulda gördüğümüz her ders belli bir eğitim felsefesi kapsamında işlenmiştir. Mesela edebiyat, tarih gibi dersleri öğretmen merkezli, ezbere dayalı bir sistemle öğretilmiştir. Genellikle de Esasçılık yani sözüm ona Temelcilik de denilen tamamen zorbalığın eğitimdeki rolünü anlatacak şekilde, basmakalıp bilgilerle eğitim-öğretim sağlanmıştır. Aynı zamanda Daimicilik de her ne kadar Esasçılık kadar sert eğitim olmasa da yine de önerilemeyecek sistemler arasına girmektedir. Eğer bir öğrenci, sınıf ortamında kendini gerçek bir birey olarak görmek, hayata gerçekten de hazırlamak isteniliyorsa Yapısalcılık kesinlikle eğitimde olmalıdır. Bu şekilde ders öğrenci merkezli olmakla beraber, tam anlamda yaşantı yoluyla öğretim sağlanacaktır. Karşısına çıkacak problemleri kazandığı becerilerle kendisi çözecek, kendi görüş ve düşüncelerini demokratik ortamın verdiği güven ile paylaşabilecektir. Yani diğer eğitim felsefeleri gibi öğretmen kaynak değil, bir yol gösterici, bir rehber olarak görülecektir. Ayrıca Yapısalcılığı seçilmesini düşünmemin bir başka sebeplerinden biri de bu felsefenin kurucusu olan büyük eğitim kuramcısı John Dewey olmasıdır. Dewey, aynı zamanda Atatürk’ün daveti üzerine ülkemizde eğitim reformları ile ilgili çalışmaları için iki ay kalmış, eğitim sistemimizin temellerini atanlardan biri olmuştur.
Eğitim ve kalkınma arasında nasıl bir ilişki vardır? Bu ilişki ne gibi ynsımalar olarak karşımıza çıkmaktadır?
Kalkınma, ülkede yaşayan her vatandaşın en iyi yaşam koşullarında yaşamasını sağlamak ve bu durumu her zaman dengeli tutmak için var olan etnik ihtiyaçtır. Bu her ülke için olmaza olmazı, bir temel dayanaktır. Kalkınma için ise eğitim her daim şarttır. Ancak ülkedeki eğitim oranı arttıkça cahillik azalacak ve akabinde ülke kalkınması bir o kadar yüksek olacaktır. Her ülke askeri ya da maddi çıkarları değil, eğitime hep önemli tutmalıdır. Gerçek zenginliği, huzuru ve barışı ancak bu şekilde kalkındırabilir. Günümüzde birçok Avrupa ülkesi, özellikle de İskandinav ülkeleri bu konuda örnek gösterilebilir. Örneğin Finlandiya en etkili örnek gösterilebilir. Bir bataklıklar ülkesi olan bu topraklar, parasızlığı ve çaresizliği aldırmadan, sadece okullara bel bağlayarak yaşamış, ülkenin her yerinde okuma yazma oranını yüksek tutarak şu an dünyanın en zengin ve huzurlu ülkelerin arasında yer almayı kesinlikle hak kazanmışlardır. Ancak bunu ülkemiz için söylemek maalesef mümkün değildir. Hâlbuki bizler yeni ve milyonlarca gence sahip ülke olarak kurulmuş, eğitimde büyük reformlar geçirmiş olsak da, ilerleyen dönemlerde yaşanılan yanlış politikalarımız bizi oldukça sekteye uğratmıştır. Buna ülkelerin her kesimine okullar açmak yerine yerli arabasına bile sahip olmadan kara yolları yapmakla meşgul olup, çeşitli kurum ve kuruluşları özelleştirip ekonomiye destek olduğumuzu sanmamız sözde kalkınmamıza en büyük örnekleri oluşturmaktadır. Bu yaptırımlarımız yüzünden sebeplerinden biri olan ülkedeki eğitimsizliğin yol açtığı terör örgütleri, ülkedeki kalkınmaya ciddi bir yara açmaktadır. Milyarlarca sermaye sırf terörizm için harcanmış, eğitim ve öğretim büyük darbeler almıştır. Ayrıca tam üç kez yönetime askeri darbe uygulanması eğitimin ülkedeki seviyesini açıkça göstermektedir. Maalesef bu olanlardan ders alamadığımız sürece ülkemiz hiçbir zaman kalkınamayacaktır.
Ülkemizde eğitimde fırsat eşitliğini değerlendiririniz.
Eğitimde fırsat eşitliği denildiğinde ilk aklımıza gelen hangi ırk, din ve milletten olursa olsun, maddi farkın bile dâhil olmadığı sistem düşünülür. Fakat teoride böyle olsa da ne yazık ki hiçbir zaman istenilen düzeye ulaşılamamıştır. İlk olarak ve her yer olduğu gibi maddi durumu güçlü olan kesim her zaman daha iyi olanaklara sahip olmakla beraber, eğitim konusunda da önceliğe sahip olmaktadır. Çeşitli özel okullar bu kesimler için diğer okullardan hep önde tutulmaktadır. Ülkemizde de bu durumlar görülmektedir fakat daha fazla ayrımcılık bulunmaktadır. Sadece maddi değil cinsiyet ayrımı hala ülkemizin birçok bölgesinde görülmektedir. Erkek çocuklar okutulurken, kız çocuklar maalesef eğitimden mahrum bırakılmaktadır. Ayrıca ülkemizin köy okullarımıza olan ilgisi istenilen ilgiye halen ulaşamamıştır. Her ne kadar bu sorunlar için çeşitli kampanyalar uygulanmaya çalışılsa da sadece “uygulama” olarak kalmakta ve toplumun ilgisizliği karşısında maalesef “fırsat eşitliği” sözde kalmaktadır. Ayrıca ülkemizde sadece cinsiyet ayrımı ile kalmıyor, okulların dine dayalı öğretimi artmakla beraber, eğitim eşitliği değişime uğramıştır. Artık İmam Hatip ortaokullarında okumak, öğrenciyi diğer okullardan daha önde tutmaktadır. Çünkü ülkemizin Arapça, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi gibi öğretmenlerine olan yüksek ihtiyacı, eğitimdeki özgünlüğü farklı boyutlara getirmektedir. Fırsat eşitliği günümüzde hükümetin buyruklarına uyanlar için çalışmakta, geri kalan vatandaşlar için ise farklı eşitlikler sağlamaktadır. Bizim hangi eğitim, hangi eşitlikten yana olduğumuz ise sadece bizlerin elinde olduğu asla unutulmamalıdır.
bence her yol kullanılmalı ilişik bir yöntem izlenmeli.
YanıtlaSil