28 Nisan 2017 Cuma

Son Model

Dürüst olayım, tek bildiğim öğretim tasarımı modeli ADDIE Modeli. Aslında bu modeli de sadece isim açılımı olarak biliyorum valla: 
Analysis ( Analiz ) 
Design (Tasarım) 
Development (Geliştirme) Implementation (Uygulama) Evaluation (Değerlendirme)

Bu geçişler ile ADDIE modeli oluyo işte. Ben bu açıklamaları en az beş kaynaktan yararlanmak zorunda olduğum için "copy-paste" ve bikaç tanede resim koyarak geçcem(yalan yok bende biliyonuz).

Benden size tavsiye. Hatta bir uyarı: Sakın okuy
arak zaman kaybetmeyin ve son birkaç cümlemi okumanızı isterim. Bu kısımlar sadece yapıştırmak -öhö- yazmak için yazılmış olan kısımlardır...


Analiz aşamasında ihtiyaç analizi yapılarak, mevcut öğretim problemleri, öğrenenlerin (çalışanların) beklentileri, ön bilgileri (varolan), mevcut beceri ve yeterlilikleri, öğrenme ortamı, öğretim amaçları ve hedefleri belirlenir. Bunlar belirlenirken aşağıdaki sorular irdelenebilir. Tabii ki bu sorular değişebilir veya bu soruların yenileri oluşturulabilir.(1)

Tasarım aşamasında öğretim amaçları yazılmakta, içeriğin seçimi ve düzenlemesi yapılmakta, öğretme-öğrenme süreçlerinde kullanılacak stratejiler geliştirilmekte ve ulaşılan çıktıları ölçmeye dönük araçlar oluşturulmaktadır. (2)

Geliştirme aşamasında öğretim materyallerinin, öğretimde kullanılacak tüm araçların, her tür destek materyallerinin üretilmesi sürecidir. Yani kısacası ürün bu aşamada geliştirilir ve çoğunlukla düzeltmeye dönük bir değerlendirme yapılır daha sonrasında ise yeniden düzenlemeye gidilir. (3)

Uygulama aşamasında derste kullanılacak tüm materyaller gerçekleştirilir. Eğitmen için kılavuz, öğrenen için içerik ve destek ürünleri bu adımda hazır hale getirilir. Amaç, eğitmene yol göstermek ve öğrenene de neyi nasıl yapacağına dair yardımcı olmaktır. Bu aşamada tasarım gerçek öğrenenlerle yani sınıf ortamında, tam olarak uygulanmaya başlar, paylaşılır ve olumlu veya olumsuz görüşler alınır.(4)



Değerlendirme aşamasında ise öğretimin yeterliliğinin belirlendiği, etkisinin ölçüldüğü süreçtir. Tasarımın öğrenme hedeflerini, öğrenen ihtiyaçlarını ne kadar karşıladığı kontrol edilir. Değerlendirme bölümü önceki dört basamağın hepsiyle doğrudan ilişki içindedir, sonucunda herhangi bir basamağa geri dönülmesi gerekebilir. Bunun yanı sıra, analiz, tasarım, geliştirme ve uygulama basamaklarının her birinin sonunda da değerlendirme yapılır. Bu ara değerlendirmeler de sürecin daha sağlıklı işlemesini sağlar. Değerlendirme süreci sonunda bir sonraki uygulama için düzeltme yapılır.(5)

Şimdi gelelim son sözlerime.

Sanırım bu ders için hazırladığım son blog. Ve bu bloglar ders değerlendirmesine dahil olmadığını bildiğime rağmen mümkün olduğunca yazmaya çalıştım( ama yinede bi beş puan falan gelse fena olmazdı...)

Neyse, burdan hocalarıma ve blogumu okuyan arkadaşlarıma selam olsun, zaman ayırdıkları için.

Ve yine son olarak bu adi Finlandiya'yla ilgili ibretlik vidyo paylaşmak istiyorum. Adamlar bataklıkta kurulduklarından beri eğitim için yatıp kalkıyorlar ya. Bi babayiğit şunları yıksın geçsin valla çok sıkıcı insanlar. Sanki dünyayı bunlar kurtarcak. Sizde hak verceksiniz şu "tembel" öğretmenleri görünce!

Ha yine son bişey: Biraz vicdanlı olun lan, olur mu? Hayata ve en çok da kendinize...





Kaynakça:

(1) https://ikegitimvegelisim.wordpress.com/2012/02/28/ogretim-sistemi-tasarimi-isd-addie-modeli/
(2) https://ogretimtasariminef.wordpress.com/2011/03/09/addie-modeli/
(3) http://ugurkaracelebi.blogspot.com.tr/2011/06/addie-modelli-ogrenme-tasarimi-emrullah.html
(4) http://hkaraoglu1020.blogspot.com.tr/2013/03/ogretim-tasarmnda-addie-modeli.html
(5) http://ogta.org/lesson/modeller-ders-notlari

5 Nisan 2017 Çarşamba

Kavram Türlerinin Soyutlaşması

Şimdi bizim elimizde kavram türleri var ve birileri gelip yine ayırmış. Hainler illa böyle sıralayacaklar. Bu maddeler ise:

- Soyut ve somut kavramlar
- Nesnel ve ilişkisel kavramlar
- Üst, alt ve bağlantılı kavramlar
- Kendiliğinden ve kendiliğinden olmayan kavramlar
- Günlük ve bilimsel kavramlar


Bu maddeleri yine kendi naçizane(!)
görüşlerimle örneklendircem. En azından onun gibi bişey olacak(tır).

Bu soyut ve somut kavramlar tahmin edersiniz ki gördüğümüz, dokunduğumuz yani beş duyumuzla algıladığımız şeyler somut, göremeyip bir taraflarımızda hissettiğimiz şeyler ise de soyut kavramlar arasına girer. Örnek vermeme gerek yoktur ya, ne bilim işte ağaç, araba falan somut oluyor (çok birinci sınıf kalitesi oldu, ilkokuldaki birinci sınıf..).

Fakat soyut kavramlar, daha doğrusu soyut kelimesi hep kafamı karıştırıyor. Çocukken de anlayamazdım ve hala da anlamıyorum. Ya bazen saçma sapan bi acı basar beni. Ama böyle bi tarafım da yara falan da yok. Buna nasıl soyut dicem şimdi. Üzüntülerimiz, mutluluklarımız... Bunlara nasıl soyut diyebiliriz? Bu tanımlara oluşturanlar "düşünsel yada tanımsal nitelik" demişler. Ya bunu diyen ne dediğini de bilmiyor yemin ederim. 

Kısacası somut ve soyut hisler, kavramlar, her neyse işte, bunlar aynıdır. Ayırmanın lüzumu yok.

Gelelim nesnel ve ilişkisel bilgilere... Nesnel kavramlar günlük hayatta kendimiz grupladığımız tanımlar. Yemeklere isimler vermemiz; makarna, ekmek falan gibi(makarnayı hiç ekmekle yemedim, gurur duyarım kendimle bu konuda!). İlişkisel kavramlar da betimlemek için ama valla ne demek isteniyor anlamadım. Anlamadığım bişeyi de yazmayı sevmediğimden bu kısmı es geçicem.(sanki diğerlerin de anlamış gibi...)

Kendi emmioğullarımı bilmem ama bu abilerin
kimlerden olduğunu daha iyi bilirim.
Üst ve alt bağlantılı kavramlarda en basit tabiriyle bir soy ağacı örneği ile diyebilirim. Mesela anne baba en üste sonra çocukları, sonra onların dayıları halaları, sonra toptan çocuklar, kuzenler... Baya bi ağaç oldu böyle ya neyse işte böyle gidiyor. Başı sonu belli değil pek. Ama illaki bi üst bi de alt kavramlar belli olacak ve bunlar bağlanacak. Bundan eminim işte.

Kendiliğinden ve kendiliğinden olmayan kavramlar da ilk başta kendimiz öğrendiğimiz, sonra da değiştirilmeye zorlandığımız kavram çeşitleridir. Mesela otobüsteyiz. Boş yer görüp oturduk. Bu kendiliğinden oluştu dimi. Sonra bi anda 65 yaş'larda otobüse bindi. Hepsi o anki halinizden kesinlikle daha iyi görünüyorlardır tabi ama sizden kalkmanızı, garip bakış ve homurdanmalarla en sonunda "genç adam, annen baban sana böyle mi öğretti" ya da buna benzer "Ha!" tepkisini verdirecek şeyler söyleyecekler. İşte o zaman kafaya dank ediyorsunuz: Sizin oturmanız bu insanlar varken yanlış! Bu da kendiliğinden olmayana deniliyor işte.

Şimdi bunu neden anlattım? Aslında bi alakası yoktu kavramlar olarak. Ama şu anki saati ve yolda geçirdiğim yüzlerce 65 yaşı düşününce gayet doğal geldi yahu.

Son olarak da günlük ve bilimsel kavramlar kaldı. Günlük kavramlar çocukların okul dışında, yetişkinler ile etkileşimi sonucu oluşan kavramlardır. En büyük örneği ise tabiki argo ve küfür diyebiliriz. Bilimsel kavramlarda işte adı üstünde canım; derste okulda öğrendiğimiz şeyler işte. Ne yazam daha...

Benim yazacaklarım bu kadar. Yalnız bu konuyla tam alakalı olmasa da bu kavramların kökü denilebilcek bi vidyoyu aklıma getirdi. İzlemenizi tavsiye ederim ama benim paylaşcağım kaynak tam korsan çekim ya. Eleman kamerayı çok sallıyo benim gibi. Neyse, buyrun efenim!

14 Mart 2017 Salı

O (Öğrenme) Stil Benim!

Size kötü bir haberim var. Yine bizi aşamalandıramamışlar (ne biçim kelime ya bu). Yani işte bizi ayırmışlar öğrenim şeklimize göre. "E normal bu tabiki farklı anlarız ulan" derseniz elbette öyle. Fakat bu öğrenme yollarımız, duyularımızın hangisi baskın geldiğine göre değişmekteymiş. Yani buna da öğrenme stili diyoruz... Baya baya stil diyorum, çok havalı!

Bu öğrenme stilleri de üçe ayrılıyormuş: Görsel, İşitsel ve Dokunsal.

Görsel Stil: İlk olarak bi alıntı yapam, sonra kısaca ben özet geçerim.

"Anlamak ve öğrenmek için görmeleri ve detaylara girmeden önce geneli anlamaları gerekir. Yorumlarken, algıladıklarını bütün olarak yorumlama eğilimindedirler.(1)"

Tabiki bişey anlamadınız(hadi len). Yani diyoki bu görsel öğrenenler ilk olarak bi görsel tartıyolar. Eğer aklındaki olmuyosa es geçiyorlar. Ne bu, gömlek mi bakıyor dicekseniz valla aşağı yukarı öyle. 

Peki biraz okul hayatından örnek vericek olursak -ki öyle olmalı aslında- şöyle diyim. Bunlar ders çalışcaksaklarsa ilk bi çalışma masalarını temizlerler. Yani çok düzenliler anlıcanız, gardıloplarından çantalarına kadar. Bende kendime göre düzenliyimdir aslında... Neyse, derslerde de böyle grafiğe, resme, vidyoya önem verirler. Sürekli not tutar, o gıcık renkli kalemlerle bişeylerin altını çizerler. He bide tek başlarına çalışmayı sever, düşünürken de Ay Dede'nin uyuması gibi (bknz Beşik Kertmesi) gözlerini yukarıya doğru çevirirler. 


İşitsel Stil: "İşitseller, ses ve müziğe duyarlıdırlar. Sohbet etmeyi, birileri ile çalışmayı severler. Daha çok konuşarak,tartışarak öğrenirler. Bu nedenle sınıfta son derece aktifdirler. Bir şey düşünürken kulak hizasına doğru bakarlar.(2)" 

Bu işitsel öğrenenler de hep konuşanlar işte. Okumayı falan pek sevmezler, hocadan dinledikleri şeyler akıllarında kalır. Bi de arkadaşlarını dinlerler. Hani sınav öncesinde arkadaşlarımızla sesli, müzikli çalışırız ya bazen. İşte bu öğrenme stilinde bir tür tetikleyici oluyor. Yalnız kalmayı sevmez, sürekli arkada bir ses bir müzik falan olmasını isterler. Kısacası duymayı konuşmayı severler, gördüklerini değil(eğlenceli insanlardır ya hep)


Dokunsal Stil: Bebekliklerinden itibaren sürekli hareket isterler. Dokunmayı ve dokunulmayı severler. Düşme, itme, çekme, çarpışma son derece doğal davranışlarıdır. (3)

Bu stilde işte hiperaktif insanlara hitap etmekte. Aynı zamanda kinestetik yani hareketli de denilebilir tabi. Hareketli oldukları içinde özgürlerine çok düşkün olurlar. Sadece kendileri yapmak ister, izlemekten hoşlanmaz. Mesela bi maket ya da lego oynanacaksa kesinlikle kendi başlarına ön hazırlık falan olmadan başlarlar(kendimden biliyorum, biraz). Bu sayede öğrendiklerini neredeyse kalıcı hale getirmektedirler. 

Dağınıktırlar baya ya. Sınıfta falan bi anda ayağa kalkarlar, onla bunla konuşur, ilgilenmeye başlarlar hiçbir sebep yokken. Derste istenildiği kadar görsel işitsel materyal kullanılsın, hiç bir şey ifade etmez. Yeter ki öğrenilmesi gerekeni eline alabilsin, yani dokunabilsin. 

Mesela bize derler işte, önümüze bir Türkiye siyasi haritasını koyup:"Başkent nerede" diye. Bizde gelir en fazla haritanın ucuna yakın, parmağımızla gösteririz. Aslında o parmağımız haritada şehre değdiği an öğrenebiliriz eğer dokunsal öğreniyorsak. Parmak ucu bile buna yeter. 

Şimdi bu stilleri bi özet geçelim. Burada ilk öğrenilmesi gerekilen şey, hangi öğrenme stili daha iyi ya da ben nasıl öğrenmeliyim değil. Sadece kullandığımız yolu gösteriyor. Yani devrik ve anlamsız cümlelerime tekrar bi özet geçicek olursak; yaşantı yolu bize bu yollardan birini öneriyor(ya da yürütüyo işte) 

Bana gelicek olursak eğer -ki beni şaşırtmadı- bende bir baskın çıkan öğrenme stili yok. Ciddiyim nerdeyse hepsinden eşit sayılarda var. Kendime dengesiz falan diyodum o kadar, demekki değilmişim! 

Kaynakçada 2 numaralı linkteki öğrenme stilleri testini cevaplayarak sizde nasıl bi stile(!) sahip olduğunuzu bulabilirsiniz.(sonu çok kibar oldu, beğenmedim...)





Kaynakça:

(1)http://rehberlik.beykent.k12.tr/makale/detay/OGRENME_STILLERI_OZELLIKLERI/524 

(2)http://nkal.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/20/01/964247/dosyalar/2012_12/10102559_ogrenme_stilleri.pdf

(3)www.itugvo.k12.tr/ilkogretim/rehberlik_bultenler/ogrenme-stilleri.doc

8 Mart 2017 Çarşamba

İhtiyacımız Var!

İhtiyaç... Başka ne denebilir bu kelime üzerine, gayet açıklayıcı. Her gün illa ki bişeye ihtiyacımız oluyor zaten. Ama bunun tanımı nedir derseniz şöyle: "İhtiyaç, beklenen ile var olan koşullar arasındaki farktır". Valla ben bişey anlamadım bu tanımdan(her zamanki gibi). Ha bi dakka, diyelimki bende 1000 lira var. Almak istediğim telefonda 1200 lira. O zaman benim 200 liraya ihtiyacım var. Ha anladım şimdi. Ne kadar zekiyim lan.

Yalnız bu ihtiyaçları bide 6 maddeye bölmüşler. Bunlardan birincisi ise şu:

Normatif İhtiyaçlar: Bizden beklenenlerle yapabildiklerimiz arasındaki farka deniyor. Bizden bekleyenlerden kasıt ise yüce YÖK kurumu, kız istemeye gidildiğinde müstakbel babanın ev istemesi gibi örnekler verilebilir yani. En somutu sanırım şu Öğrenci Seçip Yerleştiren Sınavlar olmalı. Hani gideceğimiz üniversite bölümü bizden inanılmazlar netler, puanlar alıp gelmemizi, sonra sınıfa girince hayatında eline bi roman alıp okumamış akranlarınla tanışmak... Evet kesinlikle bir normatif ihtiyaçtır bizi kitaplardan, düşüncelerden uzaklaştıran bu sistemde.

Karşılaştırmalı İhtiyaçlar: Normatif ihtiyaçlara benzer ama nasıl desem, daha çok okuduğumuz okulun diğer okullarla karşılaştırılması gibi düşünebiliriz(sanırım). Ya ne bileyim işte, bişeyler böyle versus olacak işte. Örnek gelmiyo aklıma ama şu olabilir mesela:


Hissedilen İhtiyaçlar: Ya ne kadar zor olabilir işte; bireysel, lazım olan bir ihtiyaç türü. Mesela son model telefon almak herkesin ihtiyacıdır öyle değil mi? Lazım ya öyle telefona sahip olmak... Buna bir eş, arkadaş edinmek de sanırım dahil olabilir. Ama hissedilir bir ihtiyaç mı, onu bende bilmiyorum.

İfade Edilen İhtiyaçlar: Hissedilen ihtiyacın eyleme dönüştürülmüş hali olarak düşünülürmüş. Ya ne demek istiyor bu tanım anlamadım yine ben. Hissedilen sadece hissetmeyle mi kalıyordu o tanımda, bunun da ifade ettiği, sözle falanca dile gelen mi oluyor acaba? Ne diyim nasıl örnek veriyim anlamadımki...

Önceden Tahmin Edilen ya da Geleceğe İlişkin İhtiyaçlar: Bak işte, bu konuda bizim ülkeden iyisi yok valla. Eğitim sistemimizi sürekli gelişen teknolojiyle(!) geliştiriyor, buna bağlı olarak da kusursuz eğitim müfredatımızı şekillendiriyoruz (hem de çok şekilli oluyor ya)

Mesela: Fatih Projesi, 4+ lı eğitim sistemimiz, İmam Hatip ortaokullarımız, Arapça ve Din Kültürü ağırlıklı Geleceğe Dönük İhtiyaçlarımız... Ne diyebilirim ki, bunlar bizim en temel ihtiyaçlarımız, lütfen arkadaşlar!

Acil İhtiyaçlar: Ülkemiz olarak yaşadığımız depremler ve bu durumda uyguladığımız arama kurtarma çalışmalarımız acil ihtiyaçlarımızdan oluşmaktadır. Tabi sadece deprem değil; sel, heyelan gibi doğal afetler de bunlara örnek gösterilebilir. Bu ihtiyaçlar, yani yaşanan durumlar oldukça hassas olduğu için benim diyebileceğim tek şey, malesef hiçbir söz söyleyememek olucaktır. Boş yere dua etmeyi bırakalı çok oldu.


Evet, benim ihtiyaç ve ihtiyaç örneklerini açıklamam bu kadar... Daha ne kadarına ihtiyacımız var peki, hiç bunu sorduk mu kendimize? (İlla bir baba söz yazıp bitiricem ha(ki öyle bile değil, yani))

28 Şubat 2017 Salı

BÖTE Ne?

Benim gördüğümü görüyor musun?
Şimdi ben bir BÖTE öğrencisiyim dimi? Peki ben millete neden bilgisayar öğretmenliği okuduğumu söylüyorum? Baya baya diyim işte; ben bilgisayar ve öğretim teknolojileri eğitimi okuyorum efenim. Ama karşıdaki "O ne la" diceğini bildiğim için böyle demiyorum tabiki. Peki sizce aradaki bu fark ne olabilir ?

Okuduğum ilk makalede(1) bu kastettiğim sorunun, yani böte ve bilgisayar öğretmenliği farkından bahsediyor. İşte diyoki öğretim teknolojileri bambaşka bişeymiş. Sadece bilgisayar, akıllı tahta değil, kara tahta, defter falan da öğretim teknolojileri olarak gösteriyormuş.

Ha bitmiyo bi de eğitim teknolojileri ile öğretim teknolojileri kavramları sürekli çatışma içersindeymiş(Noluyosa bu ikisine). Zaman zaman kavramsal olarak -ya da anlamsal olarak neyse artık- değişiyorlarmış. Bir anda ne olduklarını unutuyorlarmış. Geçmiş falan kalmıyo. İyi valla...

Sonra demişlerki eğitim, öğretimi kapsıyorumuş. Eğitim sadece kullanılacak materyal değil, he bir ögeyi kapsıyormuş, işte ona benzer bişeye karar kılıyorlar en son. Kim demişse son lafı Allah razı olsun. Büyük bir dertten kurtardı valla.

Böyle sayfalarca eğitim teknolojisi ile öğretim teknolojisini bir güzel anlatıyo sayın hocalarımız. Ama öyle böyle değil, -aşağıda da zaten linkini vericem belki okursunuz- Mesela 1920-40 arasındaki öğretimde medya kullanımı, ki bunu da Edison Amca(hani ampulu bulan, elektriği değil, öğrenin ulan bunu artık. Çünkü ben hala öğrenemedim.) temelini atmış. Radyo ve televizyon bu konuda daha etkili olabileceğini öne sürmüş ki haklı da. Aynı zamanda en iyi propaganda aracı olan bu cihazların en güçlü sebebi, bu cihazlar ne derse desin bizim de "he ölemi o zaman öle" deyiveriyoruz hemen. Bundan daha iyi öğretim tasarımı olabilir mi?

Sonra makale her nedense bir anda "İşte böyle. Siz bötelilier çok şanslısınız. Her sektörde iş bulursunuz anam" diyip bitiriyor. Bi de ben mal gibi dikkatli dikkatli yarım saat(belki daha fazla) yavaş yavaş okudum, hani bişey kaparım diye(şu an nasıl bir aptal olduğumu tekrar hatırlamış oldum, yarım saat ne la).

Diğer makale ise resmen beni okuma, beni sadece değerli doktora verenler yani doktor olanlar okusunlar demiş(2). Hiç bişey anlamadım tabi. Okuyamadım ki kalmadı kafa, önceki makale resmen alaya almıştı sanki beni. Çok kavramların arasında durmuş, neyin ne olduğu öğrenek diye çok zorlamıştı inanki.

Ama makaleden şöyle bir alıntı yapmak istiyorum:

"Öğretim teknolojisi; öğrenme kaynak ve süreçlerinin tasarımı, geliştirilmesi, uygulanması, yönetimi ve değerlendirilmesi teori ve uygulamasıdır. Tanımlamada net olan, öğretim teknolojisinin beş etkinlik alanını (tasarım, geliştirme, uygulama, yönetim ve değerlendirme) içerdiğidir. Bunlar öğretim teknolojisinin beş uy
gulama ve araştırma alanıdır.(2)"

İşte bu. Öğretim teknolojisi bu işte... Niye alıntı yaptım, valla bilmiyorum. Yer kaplasın işte fena mı?

Son makaleye gelicek olursak da, o da dönem dönem bu öğretim tasarımlarının nasıl gelişim gösterdiğini, nasıl aptallık yaptıysak artık her şeyi bilgisayar ve tablet aracılığı ile (tabiki çevrimiçi, ne sandın) öğrenmeye, pardon öğretmeye çalıştığımızı getiriyor.(3)

Hayır tabiki, makalede böyle yazmıyor ben diyorum böyle. Yalnız ben bu makaleyi daha evvel başka bir ders için okumuştum. Hoşuma da gitmişti. Niye dediysem bunu, "napah" yani dimi?

Neyse benden bu kadar işte. Son olarak ise ben BÖTE öğretmeni ya da öğrencisi değil, ilerde erkek meslek liselerinde bilgisayar öğretmeni olma potansiyeline sahip, devlete mensup lise öğretmeni adayıyım. Tabi bu sadece seçimlerimizden biri(?)


Gerçekliği görmezden gelebiliriz ama görmezden geldiğimiz gerçekliğin oluşturduğu sonuçları görmezden gelemeyiz. (Sorry for my bad türkçe)


Kaynakça:

(1) http://ogta.net/wp-content/uploads/2016/03/B%C3%B6te-Nedir-Nas%C4%B1l-Tan%C4%B1mlan%C4%B1r-Okul-M%C3%BCzesiyle-Ba%C5%9Flayan-Ser%C3%BCvenden-%C4%B0nsan-Performans-Teknolojilerine-Uzanan-Yolculuk.pdf

(2) http://ogta.net/wp-content/uploads/2016/03/Tan%C4%B1mlamalar%C4%B1n-Yans%C4%B1tt%C4%B1%C4%9F%C4%B1-Bi%C3%A7imiyle-E%C4%9Fitim-Teknolojisi-Alan%C4%B1.pdf

(3) http://ogta.net/wp-content/uploads/2016/03/%C3%96%C4%9Fretim-Teknolojileri-Tan%C4%B1m%C4%B1-ve-Tarihsel-Geli%C5%9Fimine-Yeniden-Bakmak.pdf

22 Şubat 2017 Çarşamba

Duy(gu)usal Bellek


Hocamız bizden bu vidyoyu izlememizi istedi. Valla iyi etmiş, çok beğendim ben. Yahu geçen iki dönem anlatıp anlatıp durdular yok duyuşsal bu, uzun bellek bu diye. Hayır anladım tabiki önceki denilenleri de, böyle direk anlataydılar çok güzel olacaktı.

Neyse, bu vidyoda geçen bir terimi bulup, o terim hakkında bişeyler yazmamız gerekiyo. Bende duyusal belleği ikiye ayıran ikonik ve ekoik hakkında anladıklarımı biraz da örneklendirerek anlatmak daha doğrusu anladıklarımı paylaşmak istiyorum.(Ama bizden bir terim istemişlerdi, ben iki tane seçtim. N'olcak bilmiyorum.)

Şimdi bu görsel bellek çok kısa süreliymiş. İşte vidyoda yarım saniye falan kaldığını söylüyo, tıpkı flaş patlaması gibi.

Mesela güzel bir kadın yüzü. Ya da erkek, cinsiyetçi olmıyım. Ama dediğim gibi, kafanızı çevirdiğiniz an, gördüğünüzün sadece yarım saniyesi falan kalıyor. Sonra ise eğer sizin için anlam ifade etmezse unutmaya başlıyorsunuz. İnsan hafızasının malesef tek kusuru.

Bunla ilgili bir başka örnekse dünya coğrafi haritası olmuş. Adamın birine göstermişler haritayı, demişler "Hangi ülkenin şeklini şemalını hatırlıon" diye. O da demiş "Valla hemşerim İtalya aynı çizmeye benziyo". Gerçekten çoğu kişi için -hatta benim için bile- öyle. (1)

Bu görsel hafıza aslında aşağı yukarı 7 bilgiyi tutabilirmiş. Yaşa bağlı olarak da değişmekte tabi ama en sık olan denildiği gibi, yedi.

Hani bu cep telefon numaralarımız varya bizim. Diyelim ki 0559 542 24 45 kodlu cep telefonumuzun 0559' dan sonrasının 7 haneli olmasının sebebi bizim görsel hafızamızın alabileceği aşağı yukarı kapasitemiz olduğu içinmiş meğersek.(2)

Dediğim gibi bu kısım belleğimizin duyusal kısmında kalıyor. Ne kadar gördüğümüzle ilgilenirsek, o kadar hafızamızda yer ediniyor. Eğer bir cinayete şahit olmuşsak ya da ilk defa bir ormanın gözlerinizin önünde yanarken görmüşsek(ne biçim örnek bu ya!) işte o zaman uzun süreli hafızamıza, o hiç taşmaz, terabaytlara sığmaz hafızamızda yer edinebilir. Ama konum sadece duyusal bellekteki ekoik ve ikonik olduğu için bunlar hakkında konuşmaya devam ediyim.

Gerçi ikonik bellek hakkında daha fazla konuşmama pek gerek yok artık sanırım. Zaten televizyonda internette gördüğümüz herşey yarım saniye falan kalmıyomu aklımızda. Kadın cinayetleri, çocuk istismarları vesaire biliyosunuuz işte canım, yarım saniye falan sürüyo harbiden aklımızda kalması. Yani ilgimizi daha önemli şeylere harcamalıyız, di mi?

Ulan yine konuyu nereye getirdim, bu ne biçim blog, bu ne biçim yazı diyorum ama napıyım. "Tek" yapabildiğim yazmak ve bu üsluba da uyacak biçimde tutmak.

Ya ekoik hakkında da bişeyler yazmam gerek. Zaten o da aşağı yukarı aynı. Ama 4-5 saniyeye kadar bellekte kalabiliyor, ilgilensek de ilgilenmesek de. Bu baya hayat kurtarıyo aslında. Mesela ben ne zaman telefonla ilgilensem illa bi arkadaşım "çok önemli" bir sohbet başlatıyo. Ben de tabi hep son cümlesine göre birşeyler söyler, sonra asıl ilgilendiğim telefonun "mesaja cevap ver" kısmına devam ederdim. Meğersek bu durum ekoik belleğimiz sayesinde oluyormuş. Allah da razı olsun, ne diyim.

Evet, bu konuda benim diceklerim bu kadar. Daha ne diyim, anlamışsınızdır heralde. Anlamadıysanız da  duyusal belleğiniz anlamıştır zaten.








Kaynakça:

Video: https://www.youtube.com/watch?v=vU-VjgTWAUE

(1) https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%B6rsel_bellek

(2) yunus.hacettepe.edu.tr/~znbaran/Bolum7_BellekY.ppt


16 Şubat 2017 Perşembe

Veri - Enformasyon - Bilgi - Ne?

Nedir bunlar? Aklımıza neler geliyor? Mesela benim aklıma hiç bişey gelmedi. Daha doğrusu onları birbirinden ayırabileceğim bişey oluşmadı kafamda. O yüzden belki sizde aynı durumdaysanız eğer sizler için ve tabi kendim için de biraz gugullayıp buraya "alıntı" olarak yazıcam.

Veri: İşlenmemiş, yorum yapmaya imkân verecek düzeyde sistemleştirilmemiş ham bilgi. (1)


Enformasyon(malumat): En genel anlamda belirli ve görece dar kapsamlı bir konuya (bağlama) ilişkin, derlenmiş bilgi parçasıdır. (2)


Bilgi: Bir kişinin aldığı eğitimler veya edindiği deneyimler sonucunda öğrendiği, elde ettiği keşifler ile oluşan tanımlama, algılama, farkında olma, anlayış ya da beceriye verilen genel kavram olarak açıklanabilir. (3)


Ee, ne bu şimdi. Gittin bir iki cümle koydun falan dicekseniz eğer durun bir saniye. Kendim de bişeyler yazıyım dimi...


Şimdi bu üçü arasında en masumu "veri" görünüyor. Yani veri, el değmemiş enformasyona denilir. Ancak veri gruplandığında ya da özetlendiğinde enformasyon halini alıyor.


Enformasyonda derlenmiş bilgi parçalarıdır. Daha sonra bu biriken enformasyonlar zamanla ayıklanarak bilgiye dönüşüyor. Enformasyonla özel bir konu anlaşılırken, bilgi ise daha genel konu üzerinde anlaşılmasına olanak veriyor. 


Şimdi de başka bir blogda bu konu için örnekler hazırlamış. Bende paylaşıyım madem...


Veri,Enformasyon Bilgi İle İlgili Örnekler (4)


Örnek 1


Bu sınıfın not ortalaması, son beş yılın en yüksek ortalamasıdır.


Bu cümle 'enformasyon' içerir. Çünkü bu cümleyi söyleyebilmemiz için son beş yılın not ortalamalarını incelemek gerekir.


Örnek 2


AyşeVeritabanı Sistemleri Dersi’nin birinci arasınavından 95 aldı.


Bu cümle 'veri' içerir,çünkü birkişininbir sınavdan aldığı notu belirten ham birgerçektir.


Örnek 3


Heryıl Veritabanı Sistemleri Dersi’nin birinci ara sınav ortalaması 75 civarında çıkar.


Bu cümle bilgi içerir.Çünkü bir dersin birinci ara sınavın not ortalaması ile ilgili bir varsayımda bulunulmuştur.



Örnek 4


Akıllı Turizim A.Ş.Türkiye’deki en başarılı Turizim Şirketi.


Bu cümle bilgi içerir.Çünkü bir şirketin başarı durumu ile ilgili bir varsayımda bulunulmuştur. Bu çıkarımı söyleyebilmek için Türkiye’deki şirketlerin yıllar itibariyle başarı durumlarını incelemek ve en başarılı olan konusunda bir varsayımda bulunmak gerekir.


Örnek 5


Her yıl Veritabanı Sistemleri Dersi’nin birinci ara sınav ortalaması 75 civarında çıkar.


Bu cümle bilgi içerir.Çünkü bir dersin birinci ara sınav not ortalaması ile ilgili bir varsayımda bulunulmuştur.


Konuyla ilgili bir kaç farklı örnek daha inceleyelim;


Bu yıl, Osman diğer tüm satış temsilcilerinden daha fazla komisyon

elde etmiştir.(Enformasyon)

Bu yıl, Trakya Bölgesi 500.000 TL’den fazla satış gerçekleştirmiştir.

(Veri)

Her yıl Osman tüm satış temsilcilerinden daha fazla satış

gerçekleştirir.(Bilgi)


Bi de internette örnek resim buldum:












Şimdi bu üç kavram hakkında farkı anladık mı? Sanmıyorum. Hepsi oldukça kafa karıştırıcı. Bazen hatta çoğu zaman kendime soruyorum: Niye bu kadar herşeyi "kavramsallaştırmak" zorundayız? Anlamamız daha mı kolay oluyor? Daha iyi kültürlenmiş mi oluyoruz? Ne bileyim diyorum sonra ve... 







Kaynakça:
(1) Dr. Abdullah Demir - http://www.otoguncel.com/teknik-bilgiler/veri-data-nedir/

(2) https://tr.wikipedia.org/wiki/Enformasyon
(3) http://bilgive.blogspot.com.tr/2015/08/bilgi-nedir.html
(4) http://botelabs.blogspot.com.tr/2014/02/verienformasyon-ve-bilgi-kavramlar.html